14 Nisan 2013 Pazar

Cemil...


-Anlamıyorsun abi. Kolum. Kaldırınca o altından geçti.Kolum. İleri atmadım.
-Tamam.
-Kolum. Abi.
-Tamam. Kamil! Bıraktım masaya parayı.
-A! Ben. Öderdim. Kolumla.
-Tamam.
-Yok. Kolum. Kaldırınca...
-Ya tamam Cemil. Al 20 lira bıraktım masaya. Borçlarını öde üstü kalsın sende. Bak Geçen seferki gibi şaraba verme parayı valla basarım dayağı.
-Onu bana Hasan aldıydı. Elimi kaldırınca. Abi. Hasan.Elim.Adam.

Paltosunu kahvenin paslanmış askısından aldı. Gözlüğünü çıkardı. Sineklerin karartmaya başladığı sarı ampüle doğru tuttu ve atkısının bir ucunu eline alarak gözlüğünü sildi. Paltosunu giydi ve yakalarını kaldırarak, boynu yokmuş gibi kafasını içeriye çekerek dışarıya çıktı. Kahveden çıkar çıkmaz kahvenin çırağı Kamil -daha çok bilinen adıyla, Çakal Kamil- Cemile yaklaştı:
-Aldın yine gaymeyi lan. Şaraba yatır da dövsün yine.
-Hasan alıyo bana şarapları. Hasan. Elimi kaldırdım o geçti.Ben yapmadım.
-Tamam lan tamam başlama yine. Çay içiyor musun?
Cemil, Kamil'in yüzüne uzun uzun baktıktan sonra başını hayır anlamında salladı. Kamil sarı dişlerini başka tarafa yönelterek sırıtmaya devam etti.
*
Her zamanki gibi 1 tane öküzgözü, 1 tane süt, 1 ekmek ve 1 paket Anadolu. Artık bakkal o içeri girer girmez bunları hazırlamaya koyuluyordu. Konuşmamak onun için en iyisiydi. Her zaman fiyatı değiştiren bakkala bile tek kelime etmiyordu. Hesap sürekli 2-3 lira yüksek çıkıyordu. Bakkaldan çıkınca poşetini paltosunun içine bastırdı ve kafasını eğerek yağmur altında yürümeye devam etti. Tekneye gittiğinde diğerleri çoktan oradaydı. Poşeti hala koltukaltında kıstırmaya devam ederek ellerini tenekede yanan tahta parçalarında ısıttı. Hiçbirisinin suratına bakmamıştı daha. İsmail boğuk ve kalın sesiyle:
-Otursana usta?
Tabureyi çekmeden önce paltosundan poşeti çıkardı. Bu poşet  çıkarmanın sevincini her gece onlara eşlik eden kediler bile anlıyordu. Önce herkese sigara uzattı. Ardından sütü, kirli çanağa dökdükten sonra, çanağı kedilerin önüne ayağınla yaklaştırdı. Şarabı ise ocağın yanına koydu. Isınmasından zevk alıyordu. Öyle düşünüyordu ki hayattaki tek dostu da ona sıcak oluyordu. Beş dakika kadar sonra şarabı açtı ve hepsi kediler gibi gözlerini büyüterek, ağızlarından akıta akıta şarabı bitirdiler. Yine uzun süren sessizliği bozan İsmail oldu:
  -Cemil'den mi?
Diktiği şaraba ara vermeden gözlerini kırparak onayladı. İçinde Cemil'e karşı bir ilgi vardı. 25 yaşlarında olan Cemil'i belki de gençliği olarak görüyordu. Boşalan şarap kutusunu ocağa attıktan sonra ekmeği koltuk altına alarak uzaklaştı. Gittikten sonra ortama çöken sessizliği tekrar İsmail bozdu:
-Çok tuhaf adam.
Balıkçı Yaşar -grubun geçim kaynağı- sigara içmekten boğuklaşmış olan sesi ile:
-Sorunları fazla sadece.
İsmail tam söze girip geceyi uzatacakken Balıkçı Yaşar izin alarak güverteye gitti ve dudağına bir sigara kondurdu. Teknenin cızırtılı radyosunda Muharrem Ertaş çalıyordu. Sigarasının ilk fırtını içine çekmedi. Dışarı çıkan duman gözünü yakmış olacak ki gözlerini ovuşturdu. Türküye eşlik ederken İsmail'in inatçı tavrı belirdi:
-Hava soğuk ha?
Mırıldanarak cevap verdi:
-Evet.
Konuyu uzatmak için Cemil'den bahsetmek istiyordu.
-Cemil nerede yatar? Geçen gün kahveden de kovdular. Çağıralım mı teknede yatsın?
-Beni bulaştırma.
-Teknede yatacak usta? Ufak rakı kaldı onu içer sıcacık uyur?
-Sen bilirsin.
-Sen bilirsin...
*
Saat 2'ye gelmek üzere. Yağmur kendini yemiş ve soğuk etkisini daha da arttırmışdı. Cemil bir arabanın kaputundaki sıcaklıktan istifade ediyordu. Kendi kendine mırıldanıyor ve sallanıyordu:
-Hasan. Elimi ben kaldırmadım. Kaldırdım. Ama. Uff...
Cemil'e doğru yaklaştı. Paltosunu çıkarıyordu. Ekmeği Cemil'e doğru uzatarak:
-Ekmeği al. Sabah da kahveye uğra konuşmamız lazım. Bu paltoyla idare et.
-Abi ekmek. Palto neden?
-Üşüme bugün.
-Alışamam abi. Elim alışamaz.
-Uzatma Cemil. Parayı naptın?
-Hasana verdim o da bana. Şarap. Ekmek aldım. Ekmeğim var ki?
-Nerede?
-Hasan aldı abi. Ekmeği aldı. Şarap aldı. Param nerede?
-Hasan nerede göster.
-Bankta yatacak. Elim. Uyusun mu?
-Yarın onu da getir.
-Neden abi?
-Ne neden Cemil? Konuşcaz dedik ya?
-Hasanı getir. Param yok. Ekmek. Tamam. Çocuklara selam söyle.
Atkısını düzeltirken gözleri doldu. Cemil'in başını okşayarak:
-Sen de Cemil. Sen de söyle.
*
Sabah hava açık ama rüzgarlıydı. Paltosunu ararken aklına Cemil geldi. Basit bir kazak giyerek kahveye doğru yola koyuldu. Yaklaşık 2 kilometrelik bir yol vardı kahveye. -daima yürümeyi tercih ederdi- Kahveye girdiğinde soğuğun ve sigaranın etkisini aynı anda hissetti. Cebinden bir sigara çıkarıp dudağına koydu. Ateşi ararken Hasan atladı:
-Buyur.
Sigarasını başkasına yaktırmaktan nefret ederdi. Kibrit sönene kadar ateşi aradı. Çakmağı ile sigarasını ateşledi ve Hasan'a eyvallah çekti.
Hasan kıpır kıpır, cingöz bir adamdı. Adam demek de doğru olmaz. Daha 25li yaşlarda ancaydı. Bu yüzden Cemil'in en sevdiği insanlardan birisiydi.
-Cemil tuvalete gitti abi. Buyur geç böyle.
-2 çay söyle.
-Cemil içmeyecek mi?
-Ben içmiyorum.
-Kamil Abi 2 çay bize!
-Bağırma amına koyayım.
-Pardon abi.
Cemil tek ayağının üstünde sekerek geldi. Kahvenin mat mermerlerinde sek sek oynuyordu. Hasan konuşmanın sert olacağını dün geceden ya da bu sabahtan beri anladığı için işi espriye vurdu:
-Deseydin dışarda oynardık be Cemil!
-Ehe. Dışarıda. Hasan. Kahvemize hoş geldiniz.
Daha bitmemiş olan sigarasını küllükte öldürdü. Sonra Hasan'a doğru uzun uzun baktı. Hasan tedirgin bir sesle:
-İyi misin abi?
Cevap yok.
-Abi?
Hala cevap yok.
-Cemil? İyi mi abi?
Cemil'den de cevap yok.
Hasan elini nereye koyacağını bilmeyerek ortalığa bakındı. Tam yüzünü masaya dönecekti ki bir tokatla sandalyeden düştü.
-Senin gelmişini geleceğini sikerim!
Kahve insanları Hasan'ın dayak yemesine alışkın olduğundan 5 saniyelik sessizlik sonrası oyunlarına döndüler.
-Neden vurdun abi?
-Nerde lan Cemil'in parası?
-Ne parası abi? Ekmek alcam demişti. Market kandırmıştır. Vurma abi.
-Bi ekmek 20 lira mı lan. Göt!
Tam elini havaya kaldırmıştı ki Cemil yırtık pantolonunun cebinden 20 lira çıkardı.
-Para. Hasan. Ekmek almadık.
Adam Cemil'in masaya koyduğu yirmiliğe baktı. Elleri titremeye başladı. Bir yirmilik daha masaya attı ve sigarasını bırakarak kahveden çıktı. Arkasından Hasan bağırıyordu:
-Sigaranı unuttun abi?
-Sigara tüm kötülüklerin anasıdır. Ehe. Hasan. Ekmek. Kolum.
*
Adam Balıkçı Yalçın'ın yanına gitti. Koltuğunda iki şişe yetmişlik vardı. Yalçın duruma alışık olduğundan direkt masaya gazete serdi ve sordu:
-Cemil mi?
-Evet...
Yalçın'ı seviyordu. Az konuşuyordu çünkü. Yalçın tam rakıyı servis edecekti ki şişeyi elinden kaptı. Kafasına kaldırdı ve rakıyı yarıladı.
-Yavaş be?
-Cemil'e iyi bakın Yalçın.
Ağzına bir parça kefal attı ve şişeyi fondipledi.
Gece böyle bitti. Hatta iki tane yetmişlik kesmedi üzerine cila niyetine dörder tane extra içtiler. Geç sarhoş olan insanlardandı. Tekneden çıktığında bir adım bile sendelemedi. Yüz metre kadar ileride bir banka oturdu. Rakıyı alırken istediği bir 216'yı dudağına kondurdu. Çakmağı çıkardı. Birinci deneme, yanmadı. İkinci, yok. Üçüncü, yok. Dört, beş, altı... Dudağında yanmayan bir 216 ile bankta sızmış vaziyette uyudu.
*
Sabah olduğunda semtte karanlık bulutlardan başka gezinen yoktu. Yalçın balığa çıkmak için teknesine yönelirken bankta onu gördü. Sapsarı kesilmiş suratını inceledi. Yalçın en kötü durumlarda bile susabilen insanlardandı. Önce bir sarstı. Ses yok. Kuvvetlice tekrar sarstı. Ses yok. Boynuna iki parmağını bastırdı. Nabız yok. Yalçın sakinliğini şaşkınlığa devretmişti.
Bundan sonraki her şey gerçekleşti. Milletin toplanması, Cemil'in paltoya sarılıp koşarak uzaklaşması, Hasan'ın ölünün ellerini okşaması... Yalçın yine en tereddütlü insanlardandı. Önce cüzdanına uzandı. Adını kimse bilmediğinden, kimliği görünce herkes pür dikkat kesildi. Yalçın boğuk sesi ile:
-Mehmet Kaya...
Yalçın cüzdanı karıştırmaya devam ediyordu. Cüzdanın bozuk para hüzmesinde eski bir fotoğrafa rastladı. Bir bebek fotoğrafı. Çıplak. Göbeği şişmiş. Hastalıktan öldüğünü düşündükleri oğlu olmalı diye mırıldandılar. Yalçın fotoğrafı çevirdi.
'Cemil Kaya, 1988, Ankara'

|ASD.|

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İtinayla laf dalaşına girilir, laf sokulur, kafa açılır, kafa becerilir. Bir klavye uzağınızdayız.