Uzun süre bir düşünceye kilitlendikten sonra birden
bağırdım,istemsiz olarak.Ve belirli bir şey çıkmadı ağzımdan.Çünkü sanki bu
ağzımdan çıkmıyordu,daha derinden bir yerlerden…Tekrar eden düşüncelerin özeti
gibiydi.Düşerken son anda bir yere tutunmak.Ya da tutunamamak.Tam dibe
vurmak-varmak üzereyken son anda gelen bir refleksle ayağını atıp uyanmak gibi
düşten.Kalbim beynimde atıyordu.
Çakmağımla ranzanın tahtalarına
şekiller çizdim.Ranzayı yaksam bütün sinirim geçecek gibiydi.Ahşap ya ne güzel
yanardı,sıcak ağustos gününde içimi ısıtırdı ve ben pis pis gülerdim.‘’En pis gülüşümle hatırla beni.’’
Gittim evin girişine yattım.Kireçle boyanmış tavanı seyrettim uzun süre.Eminim bu tavanın ardında gökyüzü çok güzeldir ve yıldızlar parlaktır.Ama aklımızı çevreleyen betondan,gökyüzünün güzelliklerini görmek ne mümkün.
‘’Sonsuzlukta sallanır,yıldızlardan aşıklar.’’
İnsan üzgünken bir süre sonra neye üzüldüğünü unutuyor.Sadece üzülüyor işte,neye üzüldüğünün bir önemi yok.Üzülüşünü görmeyen biri olmamasına da üzülüyor olabilir.Sahi ben neden…?Ha evet hatırladım.’’Beni sevmiyorsun’’ demişti.Çok biliyorsun sen.İşine yarıyor mu bari çok bilmek?Benim yaramıyor.Bildiklerim ağır geliyor bana.Senin bunları bilmediğini bilmek daha da ağır ama onu sonra anlatırım.Üşenmezsem tabi.
|Mertkan|
(yancı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İtinayla laf dalaşına girilir, laf sokulur, kafa açılır, kafa becerilir. Bir klavye uzağınızdayız.