4 Şubat 2014 Salı

Baba.


Babamı ağlarken gördüm. Bu benim başıma ikinci kez geliyordu. İlkinde küçüktüm. Koltuğuma kıstırdığım sarı ''9 Katlı İpek'' marka top vardı. Kepçenin rengi ile aynı. Amcam bile gelmişti Fethiyeden. İşte o zaman gördüm ağladığını. Evimizin molozları arasında. Yerde yatan 'babasına' bakar gibi. Çünkü evi dedem yapmış. Kendi çalışmış inşaatında. Antalya da sıcak olur, bilirsiniz. Damla damla yaşlar aktı gözlerinden. Ben durumun ciddiyetine geç vardım tabii...
Diğeri ise geçenlerde. Aslında görmedim. Duydum. Hissettim belki de. Ama biliyorum az çok pederi. Ağlamıştır. Sizin hiç babanız ağladı mı? Bunu bir ince görüş ya da bir falsolu vuruş olarak algılamayın. Ben bunu direkt; katillere, kutu kutu para çalanlara, gözünü kırpmadan sokağın ortasında Ali İsmail'i öldüren diğer götü kurulara -katil olmanın hapishanede bile bir şerefi var, sizler şeref kelimesini beyninizde canlandıramayacak kadar şerefsizsiniz- yıllardır yırtık olduğunu sandığımız cebimizdeki paraya göz dikenlere söylüyorum. Ufak, belalı bir mahallede; ufak belasız bir iş yapıyoruz. Haramda gözümüz olmadı bugüne kadar. Sokakta, kamyon kasasında ve hatta halde uyuduk ama yine de harama el uzatmadık. Sizin şu ağzınızdan düşürmediğiniz, yemekten korkup da direkt benimsediğiniz harama. 
İlk başlarda her şey çok iyiydi. Menekşe'ydi dükkanın adı. Temizlik olayları ile uğraşıyoruz ya, annem koydu adını. Hiç unutmam adı ne olsun diye düşünürken biz, annem;
-Menekşe olsun bak, hem 'menteşe' ile benzer hem ileride birgün çarşıya taşınırsak adını değiştirmek zorunda kalmayız. Hem menekşe dediklerinde bi' temizlik geliyor insanın aklına yaa...
Bakın yine size sesleniyorum. O derece temizdik, o derece olumlu bakıyorduk hayata. 
Ne diyordum? İlk başlarda her şey çok iyiydi. Sizin başa daha yeni geçtiğiniz döneme denk geliyordu üstelik bu tarihler. Öyle bir düşüncemiz vardı ki bizim, öyle bir güveniyorduk ki biz o 'belalı' dediğimiz mahalleye; bizde veresiye bile geçerliydi. 
Sonra size bi haller oldu. Bi Deniz Feneri muhabbeti geçti, bizim işler bi duraksadı. Eyvallah dedik size. Ama sülalemden hala size oy verenler oldu. Devam ettiler. Ben de ocağı bıraktım 10 yaşında iken. Çünkü dayım da kızmıştı artık. Bi gemicik muhabbetiniz oldu, bizim mahalleyi değiştirmeye başladığımız, 'belalı' sıfatından kurtardığımız sırada, mahalle tamamen boka sardı. Babamın da bir sözü vardı. İşlerin ne kadar çığrından çıktığını gösteren. O da şudur;
-Yeter artık ama, mezarından kaldırıp da mı isteyeyim adamın borcunu?
Siz geldiniz, her şey daha da boka sardı. Bakın yine size sesleniyorum. O derece belalı olmaya başladık, o derece delirmeye başladık.
Sonra sizin bi AVM sevdanız patlak verdi. Yaklaşık 4-5 sene önce 'Forum' diye başlayan AVMler ile. Forum İstanbul, Forum Mersin, Forum bilmem ne... Babam benim ona da eyvallah dedi. Tabii bizim sülalenin siki taşşağı denk hala. Hala size oy veriyorlar. Ama sizin de eksi bir yanınız var. Ben büyüdüm bayağı. 15 falan olduk. Ocağın önünden geçmek değil, tüpü falan söktüm tamamen. Ampülleri patlatır oldum. O derece büyümeden büyüdüm. Neyse, sizin bu AVM aldı başını gitti. Hatta siz öyle bir sapıttınız ki itina ile 'tek yeşil kalan yerler' listesi oluşturup, itina ile oralara yapar oldunuz bu siktiğimin işlerini. Hani bir şey demiştim size yukarıda. Hatırlıyor musunuz? -Ayrıca bu 'musunuz' da saygıdan değil, sinirdendir, kanımızda var, kavgadan önce kibarlaşıyoruz biz Ceritler.- Şey demiştim size
'Bakın yine size sesleniyorum. O derece belalı olmaya başladık, o derece delirmeye başladık.' hatırladınız değil mi? İşte, benim mahallem de dahil tamamen belalı olduk biz. Siz geldiniz Yenievlere 3 tane AVM yaptınız. Üçünün sahibini de biliyorum. İki tanesi şu tarikatçı olan kuyumculara ait. Bir tanesi de denizliden gelmiş bi hacı hocaya ait. Benim peder sıyırmaya başladı. Emeklilik gelsin diye eve balık bile aldı. Bayağı balık var evde. Her birinin adı var. Ali, Ethem... Gerçi siz daha iyi bilirsiniz ölüsünden korktuğunuz isimleri. Davos'ta da 'insanları katletmeyi siz daha iyi bilirsiniz' tarzı bir şey demiştiniz üstelik. Acıyamıyorum bile. Bi duygu belirtisi bile yok artık. Neyse. 
Bizim dükkan dahil, bizim mahalle belalı oldu. Gittik direndik. İstanbulda, İzmirde, hatta Yozgatta bile belalı dükkanlar vardı. Belalı babalar, belalı veresiyeciler. Onlar da direndi. 
Bakın yine size sesleniyorum. Son seslenişim. Ayrıca da son 'sonum'
Bugün benim babam sizin yüzünüzden ağlıyorsa, gözümü kırpmam, o koruduğunuz, polislere aldırttırmadığınız çocuklarınız dahil alayınızı dağıtırım. Ayrıca 'siktir ordan la bebe' derseniz de; ben, o kepçe bizim eve yürüdüğünde polisin taşaklarına taş atmış adamım. 8 yaşındaydım ha. Şimdi 20 yaşındayım. Siz düşünün.

Sonum olacaksa da unutmayın. Hiçbir zaman eğilmedim. Sülale bu yüzden sevmez zaten beni.
|ZAGOR.|

1 yorum:

İtinayla laf dalaşına girilir, laf sokulur, kafa açılır, kafa becerilir. Bir klavye uzağınızdayız.