26 Şubat 2017 Pazar

Sanırsın AYNŞTAYN pezeveng!




        Yuval Noah Harari, ''Homo Deus'' adlı kitabına şöyle başlıyor:

''ÜÇÜNCÜ BİNYILIN ŞAFAĞINA gerinerek ve gözlerini ovuşturarak uyanır insanlık. Hala aklından feci bir kabusun sahneleri geçmektedir. 'Dikenli teller ve devasa mantarlara benzer bulurlar... Oh be, neyse ki sadece kötü bir rüyaymış.' Sonra banyoya gidip yüzünü yıkar insanlık, aynada kırışıklıklarını inceler, kendine bir kahve hazırlar ve ajandasını açıp sorar: ''Bakalım gündemimizde bugün ne varmış?''
YUVAL'lanıp gidiyoruz ya...


Bu sorunun cevabını günümüzde oldukça seri bir şekilde cevaplayabiliriz aslında. Sosyalliğin cirit attığı ama bireyselliğin maksimum yaşandığı günümüz dünyasında bir çok aktivite anında gözümüzde belirebilir. 'Arkadaşlarla buluşmak, sinemaya gitmek, kafeye gidip kitap okumak, kalan dosyaları düzenlemek, mailleri CHECK ettikten sonra işi bitirmek...' Peki Antik Mısır'da ya da ortaçağ Hindistan'ında ya da çok yakın bir tarih olan 20. yy Çin'inde bu aktiviteler nasıl boy gösteriyordu?

Demek istediğim şu. İnsan denen mahlukat hayatı boyunca 3 temel sorun ile karşı karşıya idi. KITLIK, SALGIN, SAVAŞLAR. Tek tek inceleyerek uzun ve sıkıcı bir yazı olmasına önayak olmayacağım. (Ya da olayım ya, açıldım yazıyorum vallahi) Son 200 yıl içerisinde bu sorunların çözüldüğünü söylesem büyük ihtimalle bana katılmazsınız. Hala kıtlıkların olduğunu, hala ebola gibi bir salgının afrikada dolaştığını, ortadoğu ve Türkiye'nin doğusunda silahların hala patlamakta olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu söylediklerinizi baz alarak savunmamı yapıyorum. Yazının sonunda bir tane soru sorarak (belki iki) bana katılmanızı sağlayacağıma eminim. (Yazar burada ego patlamasından dolayı dökülen saçlarını geri kazanıyor. Artık instagrama beresiz fotoğraf atabilecek.)

Kıtlık konusunu ufak bir şekilde ele alacak olursak tarihten bir örnekle başlamak istiyorum. Günümüzde birçok ülkede, kıtlıktan daha tehlikeli bir silah dolaşıyor. OBEZİTE. Obeziteden ölen insan sayısı, kıtlıktan ölen insan sayısından daha fazla. 2014 yılında aşırı kilodan mustarip 2,1 milyar insana karşılık; yetersiz beslenen insan sayısı 850 milyon. 18. yüzyılda Marie Antoinette'in 'ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' sözünü gerçekleştiriyoruz. Yetersiz beslenen kişileri baz alacak olursak; örneğin gettolarda yaşayan siyahiler gününü 'cips, pizza, kek' gibi şeylerle geçiştirirken, İngiltere'nin zengin kesimleri kahvaltısını kinoalı tofu ile yapıyor. Teknoloji etmeni ile birleştirirsek eğer; insanların kurduğu kuruluşlar, teknoloji sayesinde dengesiz beslenen insanlara ulaşıyor. Belki o insanları düzenli bir beslenme paritesine sokamıyor ama günlerini geçirmeleri gereken temel protein ve vitamini sağlıyor. Teknoloji!


Salgın konusunu da cidden ufak bir şekilde ele alalım. (gülüşmeler) 1347-1351 yılları arasında yaygın duruma geçen 'kara veba' 75 milyon insanın ölümüne yol açmıştır. Günümüze kıyasladığımız zaman geçen süre içinde aklınıza gelecek en güncel örnek domuz gribi olacaktır. Teknoloji sayesinde (savaş konusunda da değineceğiz) geliştirdiğimiz savunma mekanizmaları sayesinde; hastalığa yakalanan 800 bin kişi içinden sadece 8238 kişi yaşamını yitirdi. Bir diğer örnek de çiçek hastalığı. WHO bu konuda o kadar detaylı çalıştı ki artık çiçek hastalığı aşısının zorunluluğu ortadan kalktı. Sanırım salgın konusunu da yendiğimizi söyleyebiliriz. Teknoloji!

Savaş konusunu nasıl yapalım? Danışıklı dövüş diyebiliriz artık savaş için. Mesela yarın Almanya, Fransaya saldırmayacak diyebiliriz. Kısıtlı bir savaştan da söz edebiliriz. Bu söz konusu savaş da terörizm denen kenenin kan tutkusu yüzünden ortaya çıkmaktadır. Terörizm, tıpkı bir tencere sütün içinde düşen sinek gibidir. Sütün kirlendiği korkusunu ortaya çıkarır. Hiçbir terör örgütü gidip İzlandayı tamamı ile işgal edemez. Terör korku ile işler. Terör ne kadar korkunç görünse de hepimizin yarattığı daha büyük bir terör var. 2010 yılında obeziteden ölen insan sayısı 3 milyon iken terör 8000 kişinin canını almıştır. Coca-Cola, El-Kaide'den daha tehlikeli diyebilir miyiz? Çağımızın ilerlemesi ile doğru orantılı olarak kendi sonumuzu hazırladığımız aşikar. Artık hiçbir ülke silah yatırımına önem vermemekte (az gelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerde istisnai durumlar olmaktadır) Artık savunma ve saldırı dediğimiz ortam bilim ile şekillenmektedir. SSCB döneminde gerçekleşen törenlerde hiçbir zaman patlamayan ama gövde gösterisi olarak sergilenen silahları hatırlarsınız. Rusya, Amerikaya saldırmak yerine teknolojik olarak Silikon Vadisine saldırılar düzenlemektedir. (http://www.cnnturk.com/dunya/abd-ile-rusya-arasinda-siber-saldiri-gerginlgi Örneğin bu saldırı iki ülke arasında gerçekleşmiş olsa bile tüm ülkeleri etkileyebilecek bir saldırıdır.) Zeka ya da bilinç ne derseniz deyin, günümüzün yeni silahı denebilir. Teknoloji!

Şimdi sormak istiyorum!

1) İnsanlık bu sorunları aştığına göre yeni sorunlar neler olacaktır? İnsan ne ile uğraş içinde olacaktır? (Hala arkadaşlarımız ile buluşmaya devam edersek statü olarak vasıfsız durumuna düşeceğiz. Teknoloji ile beraber çalışırsak da bir kısım azınlık el üstünde tutulacak. Sanırım online oyunlar güzel bir tercih. Gülüşmeler...)

2) Zeka mı daha değerlidir yoksa bilinç mi?

3) Teknoloji paralelinde, din olgusunun tamamen ortadan kalkması mümkün müdür?

Yazar burada ne yaptığını bilmiyor. Böylesi bir yazıyı da ''TÜRKÜYE'' gazetesine mi gönderse diye düşündü aslında. Sonra dedi ki 'nabıon ne türküyesi' dedi. Yarın evimde; kafamdan vurulmuş ve alnıma Osmanlı Tuğrası çizilmiş şekilde ölü bulunuyor olursam diyeceğim tek şey var:
''DÜNYANIN TÜM GAMERLARI BİRLEŞİN''
|zaGOR!|

2 yorum:

  1. fakat iyi dağıldık,kurban eti gibi.hem mahallemiz bakımından hem mahalle sakinleri bakımından.son kalan parçaları da mangal yapıp yedik başbaşa.Afiyet olsun.
    bizim rönesansımız da tarih olarak değil belki ama yer olarak çalışa gömüldü.ruhumuz da bedenimiz de.
    Kum satıyorum,uygun fiyattan deniz kumu satıyorum inşaatçılara.gelin dikin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. unkown değilim ben tırtkanım. bana unknown muamelesi yapamazsınız.

      Sil

İtinayla laf dalaşına girilir, laf sokulur, kafa açılır, kafa becerilir. Bir klavye uzağınızdayız.